Hep hüzün ayı gibi gelmiştir bana Eylül..Aslında sonbahardır hüzün; ama ilk ayı olduğundan sanırım çoğu insan için böyledir.. Sımsıcak, içimizi kıpır kıpır etmiş, dolu dolu geçmiş, güzellikler yaşatmış uzun bir yazdan çıkıp düşeriz bu aya. Güneşi kaybederiz. Durgunluk getirir haliyle. Kışın soğuk ve acımasız yüzünü görürüz.
Yaz-kış ilkbahar-sonbahar her mevsimin kendine has güzellikleri var bana göre. Tadında ve dozunda yaşamak gerek sadece...
Bir şiirle bitirmek istiyorum; "Ben Eylül Sen Haziran"
Ümit Yaşar Oğuzcan.
Bir eylüldü başlayan içimde
Ağaçlar dökmüştü yapraklarını
Çimenler sararmıştı
Rengi solmuştu tüm çiçeklerin
Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
Katar gidiyordu kuşlar uzaklara
Deli deli esiyordu rüzgar
Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
Neydi o bir zamanlar
Sevmişliğim, sevilmişliğim
O heyheyler, o delişmenlikler neydi
Ne bu kadere boyun eğmişliğim
Ne bu acıdan korlaşan yürek
Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
Beni kötü yakaladın haziran
Gamlı, yıkık eylül sonuma
Bir ilk yaz tazeliği getirdin
Masmavi göğünle
Cana can katan güneşinle
Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
Çiçekler açtı dokunduğun
Çimler büyüdü yürüdüğün
Ve güller katmer oldu güldüğün yerde
Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
Oldurduğun yemişlerin ağırlığından
Dallarım yere değiyor
Güneşi batmadan saçlarının
Bir dolunay doğuyor bakışlarından
Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
Ölebilirim artık
Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
Baksana; parmak uçlarım ateş
Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
Benimle meydan oku her çaresizliğe
Benimle uyu, benimle uyan
Birlikte varalım on üçüncü aylara
8 Eylül 2013 Pazar
4 Eylül 2013 Çarşamba
Biz Bu Yaz
Yaz gelince herkesin aklına ilk olarak tatil gelir. Deniz, kum, güneş. Bu mükemmel üçlü tüm yılın stresini alır üzerimizden. Biz bu yıl başlangıçta Marmaris için plan yaparken bir anda Antalya'da bulduk kendimizi :)
Aslında ay olarak Egeye daha uygunduk. Ağustosta Akdeniz'i bir düşünün! Kendi açımdan pişman oldum diyebilirim; ama genele bakarsak hiçbir tatil kötü geçmez zaten :)
Yıllar önce birbirine aşık iki mimar genç bu oteli çiziyor ve otelde düğünleri oluyor. Tam bir aşk oteli yani. Gemi şeklinde tasarlanmış,görünümü güzel. Her ne kadar beş yıldızlı olsa da, benim beklediğim gibi bir otel olmasa da birkaç gün sonra alıştım.
Bol bol yüzdüm,Fatih oldukça güneşlendi ben hiç güneşlenmedim desem yeridir.
Hem hoşlanmam hem de açık tenli olduğum için kızarırım. Bu yüzden gölgede kalmayı tercih ediyorum. Güneşin dik açıyla geldiği zamanlar suda kalmamaya dikkat ederek korunuyorum.
Tatilin 2. günü sevgilimin doğum günüydü. Sabah erkenden kalktım lobiye koştum. Hemen pasta siparişi verdim. Öğle yemeğinden sonra odaya gelecekti. Doğum günü olan insan kaç yaşında olursa olsun içten içe bekler! Güzel sözler duymak, hatırlanılmak ister! İtiraf ediyorum sevgilime işkence ettim. Saat 15.00 olmuştu hala bekliyordu, bunu farketmiştim ama bir kere yemekten sonra demiştik, mecbur bekleyecektim.Lobide otururken en sonunda dayanamadı ve " bugun benim doğum günüm! " dedi. Bilmiyormuş gibi yaptım daha da bozuldu; hatta küstü!! :) Sonunda odaya çıktığımızda sürprizi görüp herşeyi unuttu.
Güzel keyifli bir tatil geçirdim.Darısı balayına!
30 Ağustos 2013 Cuma
Her Renkten
Eğer
uzun yıllık bir ilişkiniz
varsa, sık sık aşamadığınız
sorunlarla boğuşmaya başladıysanız, olaylar ya da
insanlar arasında kalıyorsanız hayat gerçekten zor olabiliyor…
Bir ilişkide öncelikli
olarak iki insanın birbirini sevmesi ve saygı göstermesi gerekiyor. Sevgi ve
saygı varsa ilişkiniz sağlam bir temeldedir. Siz kişilik olarak farklı da olsanız yaşadığınız sorunlar büyümeden hallolabilir. Çünkü
bu iki duygunun bize kattığı en önemli özellik empati
kurabilmektir. Her insan gün gün farklı
olabilir hatta anlık değişimlerimiz bile olur bazen.
Gündelik hayatta yaşadığımız
olaylar, karşılaştığımız insanlar, iş stresi gibi pek çok
unsur ruh halimizi etkiler, modumuzu değiştirir ve bizi o doğrultuda davranmaya sevk
edebilir. Ancak bu tür sıkıntılar her insanın yaşadığı ve yaşayabileceği belki de gerçek hayatın bir parçası olan unsurlardır ve
emin olun ki hayatımızın her döneminde karşımıza çıkacaktır. Hiç kimsenin
hayatının çok kolay ve kaygısız olduğunu
düşünmüyorum.
Bu nedenle daima çevremizdeki insanlara, bencillikten sıyrılıp, onları
anlayarak bakmayı başarabilirsek
kendi hayatımızı rahatlatabiliriz!
İkili
ilişkilerdeyse iki
insanın da
birbirine empatiyle yaklaşması gerekiyor. Yedi kat
ele empati kurup kendi ilişkinizde
bunu başaramıyorsanız, burda ciddi bir
sorun var demektir. Bu ‘empatisizlik’ günden güne ilişkinize zarar verip birbirinizden uzaklaşmanıza yol açabilir. Bunun yerine
her iki taraf da yaşanılanlara
anlayışla yaklaşmalı ve olaylar fazla büyümeden
kapatılmalıdır. İki insan birbirine pek çok şey
katar, değiştirir,
etkiler, yönlendirir. Hep verici ya da hep
alıcı taraf olmaya çalışmak bizi zamanla sıkacaktır. Hiçbir
şeyin tek taraflı sağlanması mümkün değil, hatta doğa kanunlarına aykırı! Bu dengeyi kurabilmek
için özverili olmak şart. Bir şeyi
yıkmak ne kadar kolaysa yapmak o
kadar zor. Bunun bilincinde olarak davranışlara yön verip önemsediğimiz insanları kırmamamız
gerektiğini düşünüyorum.
İnsan elbette hata yapar, yapmalı
ki doğruyu yaşayarak görsün.
Böylece tecrübe dediğimiz kalıcı öğrenmeler sağlarız. Fakat bazen yaptığımız şeyler
bize hatalı gelmezken, dışardan bakan birine bariz yanlış gelebilir. “Hayırrrr! Ben bu konuda hatalı değilim kabul etmiyorum!” demek yerine o kişiye bize tüm boyutlarıyla
bakmamızı sağladığı
için teşekkür etmeliyiz. Özeleştiri bize bişey kaybettirmeyecek aksine
kazandıracaktır. İnsan beyni her ne kadar entrikalar düşünebilecek
kapasiteye sahipse de gerçekten bazen çok düz mantık kurabiliyoruz. Çevremizde hatalarımızı
yüzümüze söyleyen insanların olması ne büyük
nimet!
Bir insanın fikri neyse zikri de odur derler. Ben düşüncelerin,
davranışların, sözlerin insanın kalbinin
yansıması olduğuna inanıyorum. İnsanlar işi dürüstlüğe vurarak her sözü
söyleme hakkına sahip değildir. İçinde tutması gerekenler vardır; paylaşması gerekenler vardır. Bu insan dürüst değil patavatsızdır!
Bazen beyin ve dil arasındaki koordinasyonu kuramayız. Pat diye düşünmeden söylediğimiz laflar çıkar ağzımızdan. Aslında gerçekten öyle düşünmüyoruzdur belki fakat
kızgınlıktan söylemişizdir. Farkına vardığımız anda öyle bir noktaya geliriz ki açıklamaya çalıştıkça
daha da batarız. En keskin bıçaktan daha çok acı verir kırıcı bir söz ve asla unutulmaz. O insanla barışırsınız
belki ama o sözünüz
hep aklının
bir köşesinde kalacaktır. Siz siz olun iyi düşünün lafınız
nereye gidebilir ve nasıl algılanır diye. Her insanın
algıda seçici olduğunu unutmayın. Beş yiyin iki düşünün
ama bir konuşun!
Hepimizin türlü türlü alışkanlıkları, huyları var. Kimse kusursuz değil, çeşitliyiz sadece. İyilik-kötülük görecelidir fakat hiçbir davranışımız bizi iyi ya da kötü yapmaya
yetmez. Her insan, içinde hem iyi hem kötü özellikler barındırabilir.
Bizi biz yapan hatalarımız,
tepkilerimiz, pişmanlıklarımız,
sevinçlerimiz, zaaflarımız, üzüntülerimizdir.
İnsanlar bir davranışa
çok kolay alışır fakat kolayca bırakamaz. Karşımızdaki insanın rahatsız olduğumuz bir davranışını düzeltmesini isteyebiliriz. Düzeltip
değiştirmek ona kalmıştır.
Durmadan değişim
istemek yerine kabullenmek gerekir bazen. Olmuyorsa olmuyordur! Sürekli yapılan
olumsuz eleştiriler insanın keyfini kaçırdığı gibi beğenilme
duygusunu da zedeler. Negatif alışkanlıklar üzerinde düşünmek yerine, karşımızdaki insanın sahip olduğu beceri, yetenek ve güçlü yanlarını da görmeyi
deneyip ve onu öyle kabul etmeliyiz.
Hayatta her renk var! Görmek size kalmış. İyi bakış açıları!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)